Lipodem Nedir?
06 Mart 2024Bacağınızda şişlik var. Tek bacakta değil hem de. İki bacağınızda da. Aslında her şey ilk başta iyi gidiyordu. Vücut şekliniz iyi, beden imajınız güzel idi. Ama ne olduysa bacaklarınızın her ikisi birden şişmeye başladı. Aslında ne olduğunu da tahmin ediyorsunuz:
Yoğun stres yaşadınız veya hamile kaldınız veya doğum kontrol ilaçları aldınız veya hormon tedavisi gördünüz veya ergenliğe girdiniz veya spor yapıyorsunuz ama bıraktınız veya birkaçı birden oldu.
Yaşınız da önemli değil, ergen de olabilirsiniz yaşlı da. Ama oldu işte, bacaklar şişti.
Hadi ilk başta “annemin bacakları da böyle” dediniz, önem vermediniz. “Benim yapım böyle, bacaklarım kalın” dediniz, kadere bıraktınız.
Neyse “en iyisi diyet yapayım” dediniz, en ünlü diyetisyenlere gittiniz, en katı perhizi yaptınız.
Evet, sonunda kilo vermeye başladınız. En azından tartıya çıkınca rakamlar küçülmeye başladı. Moraliniz arttı ama açlık da zor tabi.
Neyse, motivasyon arttı ve egzersiz, spor, pilates… de eklediniz yaşantınıza. Beklentiniz büyüdü.
Tartı yalan söylemez, gerçekten kilolar gidiyor. Ama o da ne?
Göbek azalmış, yüz incelmiş, bel çevresi azalmış ama bacakların kalınlığı hiç gitmemiş. Hatta kolda sarkan deri bile hala sarkıyor. Yani o kadar kilo vermemize rağmen bacak ve kollardan neredeyse gram kaybetmemişiz.
Zaten artık ağrılar da başladı. Aslında tam olarak ağrı da değil, bir “acı”. Bacağa pantolon bile deyse acı oluyor, gece yatarken çarşafın bile değmesini istemiyor, çocuğu bacağını tutunca bile ağrı hissediyor.
Bu işte bir terslik var. Bu kadar acı niye olsun. Tamam bacak derisinde “selülit” görünümü gibi, sanki portakal kabuğu gibi girinti çıkıntılar var, bazı yerlerde deri altında “yağ bezeleri” de var ama bu kadar ağrı, acı niye…
Artık doktora gitme vakti demek ki.
Doktora gidiyoruz, tabi yine önemli bir konu var:
Hangi doktora?
Bacak şiş, ağrı/acı var, artık hareketler de kısıtlı, eğilip kalkamıyor, çömelip yerden bir şey alamıyoruz. Namaz dahi kılarken baldırlarda, diz arkasında şiddetli basınç hissi var, sanki patlayacakmış gibi. Acaba ortopedi doktoruna mı gidilecek, fizyoterapi doktoruna mı, dahiliye ye mi, kalp damar kliniğine mi…
Sonuçta birine karar veriliyor ve doktorun kapısı çalınıyor.
Vakti olan veya ilgilenen doktor bile bazen şikayetlerinizi dinledikten sonra bacağa bir dokunup tetkik yazıyorlar ve bazen ise neredeyse bacağa uzaktan bakıp hemen tetkik istiyorlar. Yine tetkik istemesi de hiç yoktan iyi, bazen de “benim konum değil, başka doktora git” diyorlar.
Tetkikler birikiyor: Bacağa röntgen, emarlar çekiliyor, kan testleri yapılıyor ve tekrar doktora gidiliyor. Sizden tetkik isteyen aynı doktoru bile bulmak zor, onun yerine gelen diğer bir doktora derdinizi anlatıyorsunuz ve o da genelde “tüm tetkikler normal, senin yapın böyle veya bu durumla yaşamaya alış, bunun için tedavi yok denip” size ağrı kesici veriliyor veya “sen, kalp ve damar cerrahi doktoruna git” deyip sizi damar doktoruna gönderiyorlar.
Damar doktoruna geldiniz ve o da sizden tetkik istedi, bu sefer adı: Dopler ultrason.
Birçok yerde yapılıyor dopler tetkiki. Devlet hastaneleri, üniversiteler ve özellerde. Birçoğunda yatarken yapılıyor, yani hasta sedyeye uzanıyor ve dopler işlemi yapılıyor. Halbuki bacaklarda oluşan şişlikler ve hastalıklar büyük çoğunluğu yerçekimine bağlı gelişmektedir.
Yani yatarak yapılan dopler uygun ve doğru bir işlem değildir. Dopler ayakta yapılmalıdır ve dopler sırasında cilt altında ne var ne yok hepsi ortaya çıkarılmalı ve toplar damar sisteminin kapakçıkları da görüntülenip fotoğrafları çekilmelidir.
Neyse gelelim konumuza:
Dopler yapılıyor size ve yalnızca damarlara baktıkları için ve zaten yatarak yaptıkları için de dopleriniz yanlış değerlendiriliyor. Sonuçta tetkik sonucunuzu damar doktoruna getiriyorsunuz, o da hızla bakıp “sizin damarlarınız da sorun yok “ diyor ve ne teşhisiniz ne de tedaviniz gerektiği gibi yapılmamış oluyor.
Sonuç yine ağrıları, şişkinlikleri ve huzursuz bacakları ile hasta kendi başına kalıyor. Ayrıca umudu da azalmış ve yorulmuş bir şekilde. Neredeyse depresyona girecek hatta girmiş bile.
Bu nedenle bazen küsüp sporu da aksatıyor, diyeti de bozuyor.
Nereden mi biliyorum, bu hastalar bize geliyor da ondan.
Hasta geldiği zaman önce dertleşiyoruz. Sorun nedir, şikayet nedir dinliyoruz. Sonra ayak tabanından, ayak parmak arasından saçlarına kadar muayene ediyoruz. Ve biliyoruz ki vücutta bir yerde sorun varsa tüm sistem incelenmelidir.
Bu arada tabiki kendi tecrübelerimizden (dile kolay en az 70 bin bacak incelemesi) teşhisi de koyuyoruz ama hem resmi olması hem de başka sorunları atlamamak için yalnızca 1 tek tetkik istiyoruz:
Damar haritalama
Yani herkesin “dopler” olarak bildiği ama bizde farklı olduğu ultrason.
Bu tetkikte canı acıtma yok, radyasyon yok, hamilelere de yapılabilir, bebeklere de…
Damar haritalama sırasında, hasta ayakta duruyor ve kasıklardan ayak parmaklarına kadar cilt altında bulunan tüm yapılar görüntüleniyor. Bu arada damardaki sorunlar, kapak yetmezliği, kaçak ve reflü’ler, damar tıkanıklığı, kılcal damarların durumu, deri altında ödem ve ödemin ne ile ilgili oluştuğu, yağ ödemi mi, lenf ödem mi, yoksa karaciğer, böbrek veya kalp yetmezliğine bağlı bir ödem mi, veya ödemin nedeni yalnızca kişinin uzun süre ayakta durmasına bağlı veya dar bir kot veya kemere bağlı normal ve geçici bir ödem mi olduğu… ortaya çıkarılıyor. Bu arada selülit, damar iltihabı, atar damar hastalıkları, kas hastalıkları… da belirleniyor.
Hastanın daha önce “bir şeyin yok” denen dopleri, bizim ekibimizin damar haritalaması sonucunda LİPODEM tanısı konuyor.
Yukarıdaki hastanın şikayetleri ve muayene bulguları lipodem hastalığı kendini bize zaten göstermişti.
Lipodem hastalığı aslında bir damar hastalığıdır, bir yağ hastalığı değildir. Yağlanma artışı ve yağlı bölgelerdeki ağrı/acı tamamen derinin altındaki yağ dokusunun yanında bulunan kılcal damarların bozulması sonucu gelişir. Bu hastalığa ayrıca, ağrı ve yağ artışı olduğu için AĞRILI YAĞLANMA SENDROMU da denir.
Aslında insanda biriken yağ dokusu, ağrı ve acı yapmaz. İşte ağrıyı yapan olay, cilt altında yağların arasında bulunan ince, kılcal damarcıkların bozulması, mikropsuz iltihaplanması ve ödemidir. Bu bozukluk damar etrafında bulunan sinir uçlarını rahatsız eder ve hastanın cildi bir yere dokununca ağrı ve acı hissi verir.
Örneğin göbeğinizdeki yağlara dokunun acı veya ağrı var mı yok, ama yağlanmış bacağa dokunun ağrı ve acı var veya kolunuza dokunun yağlı yerlere acıyı hissedersiniz. İşte, esas olay yağlanma değil esas olay deri altı dolaşımın bozulması yani kılcal damar bozukluğudur.
Bu hastalığın damar bozukluğuna bağlı olduğunun diğer bir göstergesi kendiliğinden oluşan morluklardır. Lipodemi olan hasta en ufak bir çarpma veya travma sonrası beklentiden çok daha fazla deride morarma olur, bazen ise hiçbir yere çarpmadan da, kendiliğinden de morarmalar olmaktadır.
Hasta bu kendiliğinden oluşan morarmalara zaten hiç anlam verememiştir. Gittiği doktorlar da “karaciğer hastalığı” düşünmüş, orada da bir hastalık bulamayınca “sende bir şey yok, geçer” demiştir. Aslında sorun, cilt altı kılcal damarlardaki hastalık sonucu kılcal damar kanamaları olmakta ve bu da deri üstüne “morarma” olarak yansımaktadır.
Hasta “anneminde bacakları zaten kalın, bu benim yapım” diyerek yıllarca hastalığı olduğunu bilmeden sıkıntılar çekmiştir. Aslında bu bir hastalıktır ve sıklıkla genetik de geçer. Yani hastanın yapısı böyle değildir. Annesinin yapısı da böyle değildir. Çünkü annesi de lipodem hastasıdır ama ne kendi ne de onu tedavi etmeye çalışanlar bilememektedir. Sonuçta lipodem hastalığı olan hastanın kız çocuğu da lipodem adayı olacaktır.
Peki, yalnızca kadınlarda mı olur lipodem?
Erkeklerde de olur ama erkeklerin cilt altı yapısı ve yağ dağılımı farklıdır. Kılcal damarların yağ ile iletişimi daha farklıdır. Bu nedenle lipodem hastalığı büyük oranda kadınlarda görülür.
Selülit hastalığı ile lipodem hastalığı aynı mıdır?
Selülit hastalığında da dikkat ederseniz çok zayıf insanlarda bile olur. Örneğin medyada gördüğünüz manken mesleğinde bulunan kişilerde de zaman zaman bu rahatsızlıkları görmektesiniz. Halbuki bu kişilerde rahatsız görünüme neden olacak yağ fazlalığı yoktur ama deri altı kılcal dolaşım bozukluğu olduğu için o bölgede (genellikle basen ve bacak arkaları) ciltte portakal kabuğu görünümü oluşur.
Aslında mikropsuz ortaya çıkan bu selülit hastalığı, lipodem hastalığının ilk belirtilerindendir yani lipodem ile selülit hastalığı aynı sorunlardan başlayan hastalıklardır, yalnızca lipodem, selülitin çok daha ileri seviyesidir.
Peki, hastamızda sonuç olarak LİPODEM var, ne yapacağız, nasıl tedavi edeceğiz?
Bu durumda 2 önemli soruya cevap vermemiz lazım?
Lipodem olan yerlerde yani bacak, kol veya basen için hasta estetik kaygılar taşıyor mu yoksa şikayeti yalnızca ağrı/acı, çabuk morarma gibi cilt altı damar hastalıkları mı? Yani 2 önemli sorun var:
1- Yağ artışına bağlı sıkıntılar
2- Damar bozukluğuna bağlı sıkıntılar
Yağ artışı hem estetik sıkıntılara yol açmakta hem de hareket kısıtlaması yapmaktadır. Kılcal damar sorunları ise ağrı/acı ve morluklara neden olmaktadır.
Eğer hastada ciddi bir hareket sorunu yok ise ve estetik olarak da yağlanmadan dolayı çok kaygısı yok ise kılcal damar tedavileri yapılmalı ve hastanın ağrısı, acısı ve morarma sorunları ortadan kaldırılmalıdır. Yani cilt altı dolaşım bozukluğu tedavi edilmelidir. Bu durum genellikle yaşı daha ileri hastalarda karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda selülit tedavisi için de uygulanmaktadır.
Hastanın kılcal damarları tamir edilip, dolaşım artınca hasta DAMAR DİYETİ ve egzersiz ile zaten yavaş da olsa yağları eritmeye de başlayacaktır. Ağrısı geçtiği için spor yapması daha da kolaylaşacak ve yağ erimesi başlayacaktır.
Obezite Genetik mi?
Dr. Rengin BörekçiZayıflamak İçin Kullanılan Yapay Gıdalar
Dyt. Yunus AtıcıKolesterol İçin 10 Doğal Reçete
Dr. Aytaç KaradağYedikçe Yediren Besinler
Dyt. Utku ÖztunayPsikonöroimmünoloji Nedir?
Uzm. Dyt. Hakim KaratoprakSınav Dostu Destekler
Dr. Elif Pahsa